10 Kasım 2014 Pazartesi

Pink Floyd'un Yolundakiler ve Youtube Sömürüsü

          Bugün yine bir şey öğrendim. Arkadaşım Rüya ile birbirimize şarkılar gönderir dururuz. Hadi dinle bunu.. bak bu benden sana gelsin diye. Bugün bana Gaye Su Akyol'un Pink Floyd'un Dediği Gibi şarkısını gönderdi. O an dışarıda yine laklaktaydım. Gezip tozup o ordaymış onun yanına da gideyim dur biraz burada da gezeyim derken olan tüm enerjimi bitirip eve geldim ve huzurlu ev hayatım bugünlük yine başladı.

          Hemen şarkıyı açtım ve dinlemeye başladım. Yine bizlik bir şarkı dedim kendi kendime. Çok dinleyeni çıkmaz, ama bizim sakız gibi uzatabileceğimiz, kusana kadar dinleyebileceğimiz türden. Alaturka tarzı oldum olası severim. Aralara uzay, gezegen sonsuz kafaları da girince beni hemen bağladı şarkı
          Gaye Su Akyol gezegeninden Youtube gezegenine çoktan girmiştim bile. Kara delik gibi aldıkça alıyor haliyle girdikçe giriyorsun. Sağdaki çıkan videolardan geldiğim en son yer ve beni şuanda en mutlu eden şey Ibrahim Maalouf ile karşılaşmam oldu. Trompet sesini Yasemin Mori şarkılarıyla sevmeye başladım. Direk üretim merkeziyle karşılaşınca tabi coştum. Bir insan bu kadar güzel çalabilir. Belki dinlemek için tanımak için geç kalmış olabilirim. Dert olacak bir durum olarak da görmedim aslında.
         Hemen yardırmaca başladı tabi. Kimdir bu Ibrahim Maalouf sorularıyla bizim motoru zorladım yine. Anladığım kadarıyla baba bir aileden geliyor. Lübnanlı bir trompet sanatçısı. Babası da harbi babaymış trompette 4. pistonu icat edip oğluna vermiş harikalar yaratsın diye. Müzisyen bir aileden gelmenin getirisi doğduğu toprakların onun müziğini beslemesi şuanda bu yazıyı yazmama sebep oldu örneğin. Özellikle 2011 yılında çıkan albümü Diagnostic'te yer alan Beirut isimli şarkısı.
       Geldiğim yere geri döndüğüm noktaydı burası. Güzel bir kısır döngüydü. Maalouf bu şarkıyı 18 yaşında kulağında Pink Floyd şarkıları dinleyerek Beirut'ta yürürken savaş sonrasında yıkılan binaları izleyerek bundan duyduğu üzüntü ile bu şarkıyı bestelemiş. Gerçekten de şarkının içerisinde savaşın izlerine rastlayabiliyoruz.  



          Bunun yanı sıra 2013 yılında çıkardığı Illusions albümü de çok başarılı olmuş. Tüm bu şarkıları dinlerken neden bu kadar geç kaldım diye kendime kızarken herifin yeteneğini de kıskanıp karmaşalar içinde kalıyorum. Kendinize bir güzellik yapın ve bu herifi dinleyin.






27 Ağustos 2014 Çarşamba

Gitme Feride

gidiyor gülüşlerimiz, gidiyor çikolata kokusunda kış sıcakları. hayaller hayatla buluştuğunda gidiyor herkes. gidiyor kirazlı kolyeler, ben buradayım diye bağıran truvanın haşin rüzgarlarına yıllarca kapılarını açmış güneş kızılı saçlar. han kahvesine girdiğinde eğer o oradaysa bilirsin onu. anlarsın. barlar sokağındaki kitapçıları bir bir geçtikten sonra girmesen bile bakarsın o kapıdan han kahvesinin kapısından ve o eğer oradaysa illaki görürsün onu. zaman mekan farketmez. yeri gelir arkadaşlarınla otururken arar seni ben kapıdayım geldim der. elin ayagına dolanır bekletmeyim diye. çıkarsın onu almaya ve görürsün hemen. günlük renk skalasının dozajı fazla uyumu kararında güzeldir o. saçma sapan emprovize jazz şarkılarımın yegane ikinci sesiydi o. truvanın sularından ayrılıp constantinopolis sularında varolma yolunda şimdi. tüm bu renkler, tüm bu sesler gidiyor şimdi. heryere git ama bizden gitme feride.

20 Ağustos 2014 Çarşamba

RETRO'DAN ÖLEN VAR



        Bir bavul ne kadar retro olabilir? Peki ya içinden çıkanlar?

     Eski eşyalara, objelere, aletlere kısacası eski olan her şeye ilgim vardı her zaman. Hala da devam etmekte. Toplarım, biriktiririm, korurum. Ortaya çıkıp, kullanıldığı dönemden daha iyi şartlarda yaşar benim yanımdayken. ( Sezercik ve zengin babası kıvamında bir durum )

      Benim ailem göçmen. Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç ettikten sonra çalışıp çabalayıp, kendi yaptıkları evde (bir önceki yazıda bahsettiğim ev ) yaşamaya başladıklarında eve bir bir girmeye başlayan eşyalar, günümüzde benim hazine gözüyle baktığım koleksiyonumun en nadide parçaları.

      Son katta yer alan daire ahşap örtülü ve tavan arası olan bir mekan. Çeşitli tadilatlar sebebiyle tavan arasının boşaltılması gerekti bir gün ve iyi ki gerekmiş... çıkan eşyaları gördükçe havalardaydım tabi. Bir adet üzerinde plak çalar yer alan eski radyo, şimdilerde retro ismi verebileceğimiz bavullar ve onlarca bir dönemin modası olan pembe dizi aşk romanları, fotoromanlar ve ansiklopediler.

       Bizim jenerasyon bilmez ama hepimizin annesi kesin bilir Barbara Cartland'ın aşk romanlarını. Eskiden tabi evlendirme programları ve türevleri olmadığından insanlar aşk diye ölüp evlere kapanıp bunları okumuş heralde.

       Ansiklopedilerde eminim birçoğumuzun evine girmiş olanlardan. Bilgilik adıyla hazırlanmış bir yığın genel kültür ansiklopedisi ve olmazsa olmaz Temel Britannica. Kim bilir kaç kupon birikti bu yavrular için.

       Teşhir amaçlı en şehvetli aşk romanlarından seçim yaptım. Arka kapak tanıtımları da bir o kadar eğlenceli yazının sonuna fotoğraflarıyla ekleyeceğim. İsteyenler sahaflarda bulabilir bunlardan bir kaç defa rastlamıştım. Daha fazla uzatmayalım. Bakalım neler çıkmış bavuldan.


                             Paula Hamilton, Önce Öp Sonra Anlat, Ceylan Yayınları, İstanbul, 1984                      

ÖNCE ÖP, SONRA ANLAT Kampanyası hilelerle doluydu. Lindee Bradley kazanmak için yola çıkmıştı. Texas senatörü olmak istiyordu. Fakat varmak istediği yere ulaşamayacaktı. Brooks Griffin, hırslı ve yakışıklı TV muhabiri en başta problem olmuştu. Ona toplum içinde meydan okudu. Kollarına atılana kadar peşini bırakmadı. Hatırladığı kadarıyla politika onun ihtirası olmuştu. Muhafazakar bir eyalette, genç ve güzel bir adaydı. Bu yarışın kirli oyunlarıyla dolu olduğunu biliyordu. Brooks kimi tutuyordu? Onu öpüp söyleyecek miydi? Kalbinin sesini dinleyecek miydi?




        Claudia Jameson, Dişi Balık Erkek Akrep, Gelişim Yayınları, İstanbul, 1985

Cherry, kocasını üç yıl önce bir trafik kazasında kaybetmiş, o günden beri de annesiyle babasının yanında içine kapanık bir hayat sürdürmüştü. Oysa şimdi Londra'da, hareketli ve heyecan verici bir işte çalışma olanağı çıkmıştı karşısına. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Leon Silver, güçlü, yakışıklı, akrep burcunun tüm çekici ve etkileyici özelliklerini üstünde toplamıştı. Cherry ise balık burcunun inceliği ve duyarlılığıyla Leon Silver'dan etkilenmekte gecikmemişti. Oysa genç kızın yaptığı her harekette kusur bulan Leon Silver'ın peşini bırakmayan ve onunla evlenmek isteyen birisi daha vardı, Heidi Reynolds...


     


Lindsay Armstrong, İlk Kez Seninle, Gelişim Yayınları, İstanbul, 1985

Otostop yaparak ve çalışarak Avustralya'yı dolaşan Anna, bindiği kamyonun şoförünün çirkin davranışlarından kurtulmak için kendini yola attığında az kalsın arkadan gelen araba onu eziyordu. Arabanın sürücüsü onu gideceği yere kadar götürmüş, ama yol boyunca da ona hafif bir kadın muamelesi yapmaktan geri kalmamıştı. Bir daha nasılsa karşılaşmayacaklarını düşünen genç kız bu durumu pek önemsememişti. Oysa yanılıyordu. Nitekim bir kaç gün sonra mürebbiyelik yapmak için başvurduğu evin sahibi Richard Gillespie'nin aynı kişi olduğunu görecek ve paniğe kapılacaktı. Ama küçük Chrissy'nin varlığı çok geçmeden aralarındaki bütün çelişkileri yumuşatmış, hatta Anna'nın kızına iyi bir anne olacağını gören Richard ona evlenme teklifi etmişti. Ama ne Chrissy'nin ne de yapacağı evliliğin değiştirebileceği bir gerçek vardı Anna'nın hayatında.

vulva motifli bez terlikler

mutemelen kardeşimle ben ilkokul veya ortaokula giderken kalabalık bir misafir grubunun geleceği haber alındıktan sonra hummalı bir çalışmanın başlamasıyla eski evimizin üst caddesinde kurulan çarşamba pazarına gittik hemen. Bir tezgahta ev terlikleri, sarı renkte genelde yaşlıların evinde olmazsa olmaz tuvalet terlikleri satan bir amca vardı. bu tezgahtan toptan terlik alışverişi yaptık. Erkekler için kadınlar için büyük ayaklılar, küçük ayaklılar herkes düşünülmüştü. kış aylarından birisiydi diye hatırlıyorum... soba yanmasına rağmen, herkesin kışlık çorabı olmasına rağmen kapıdan  girdiklerinde buyruuun diyerek önlerine atmak için var olan o zamanlarda bana büyük gelen ama şimdilerde ayağımın ucunu zorla soktuğum vulva motifli bez terlikler...

8 Ağustos 2014 Cuma


     Kaldığımız yerden başlamaktı aslında önemli olan. Hayallerinin peşinden koşanlara destek olmak. Okunan onca kitaplar öğretmiyordu insanlara yaşadıklarını. Vazgeçtim, bitirdim, istemiyorum dediğin anda geri geliyordu hayallerin. Süslü bir tepsi içinde geri çeviremeyeceğin şekilde bir sunumla hemde. Kavgan sandığın onca hırs dolu düşünce, baktığında ne kadar küçük aslında. Olanla mı ilgilenmeli, olmayana mı koşmalıydık? Hayat bunu bize öğretsin diye yoksa beklemeli miyiz? Var mıdır bir çözümü?
    Karanlıklarda aydınlık yaratma fantazisi dolu tüm sayfalar, defterler, kanallar, iletişim araçları, her yana saçılmış boya izleri. Umutlarımız mı aslında harcanan bunca emek? Sonucu olmayan ama her daim çalışılan.
     Boşalıyor aslında söyledikçe, yazdıkça her şey. Hayal ettikçe ortaya çıkıyor o içini dolduran buhran, baskı tarifsiz ama bitsin istenilen. Sayfalara ihtiyaç duyuyor hikayeler. Havada asılı fikirler; unutulanları hatırlamaya çalışmak yerine anında ayağa fırlayıp kayda tutma ihtiyacı. Hayatın kaçıp giden su damlasına benzer hızlı, yok olan duru o ''an''.
   İnsanlar; izlendikçe daha da saydamlaşıyor. Denedikçe anlaşılıyor. Göz göze geldiğin an durumun devamlılığı sona eriyor. Kaçırılan gözlerin ardında yatan tüm o yaşanmışlık tarihi el uzatıyor çünkü sana. Kurtar beni buradan senin ruhundaki var olmuş olanlara katılıp bir derya gibi sonsuz olmak istiyorum der adeta. Sen de duyamazsın. Çünkü aynı yerden çoktan kaçmış olursun. Bu yüzden kavuşamaz o gözler saniyeler yardımından fazla.
     Düşünüp bulamıyorum denilen şeyler dünyasının basitliği bir bulut gibi toplandı ve yağdı bu gece...
                                                ve insanlar ıslandı sadece.
                                                 
           

 OKURKEN DİNLEMELİK                                                                                 http://www.youtube.com/watch?v=8IHFVn0sv14
     
     
    

9 Temmuz 2014 Çarşamba

RÜYA ve İNGİLİZCE

Rüya. Rüyalar gerçek olsa seni her gün görürdüm derdim hep ona. Öylede oldu. Rüyayla üniversitede aynı sınıftaydık. Birlikte mezun olduk. Çok zamanlarımız geçti. Hep güldük. Kah güldük kah ağladık deyip ağlanmaz ama söylenir ya... biz klişe olmadan sadece güldük diyoruz. Ayrıntılara takılmayı çok severiz ikimiz. Şuan yaptığım gibi. Neyse... Mezun olduk ama Rüyanın 1. sınıftan İngilizce dersi kaldı. Asla geçemeyeceğini düşünür durumlara kadar gelip çilekeş bir duruma büründü. Ama ojesinden ve makyajından asla taviz vermedi.  Durmadan hocanın olduğu yerlerden geçip karşılaşıyor hocayı dersten geçirmesi için ikna etmeye çalışıyordu. Ama Çeşminaz Bowen buna asla müsaade etmedi. Çalış gel sorry dedi. Rüya bu duruma çok üzülüyor bende diploma istiyorum diyordu. Her gün okula gidip tekrar hüsranla geri dönüyordu. Bu durumu çoğu zaman canlı müzik olan bir yere gidip 5-10 dakika konuşurduk. 
Üç ders sınavlarına mı girmedi tek ders sınavlarına mı. Çeşminaz bir kale kapısı gibi kovboy şapkasıyla karşısına geçiyor yine geçemedin diyordu. Hatta gireceği bir sınava beraber gitmiştik. O zaman bende ev arkadaşım Oğuzun Blackberry telefonu vardı. (Şuan Rüya kullanıyor.) Ona vermiştim soruların fotoğrafını çekip watsupp'tan Oğuza göndersin oda cevapları yollasın diye. Yine zavallı Rüyanın karşısına etik anlayışın bekçisi bir asistan kılıklı çıkıp Rüyayı fotoğraf çekerken görmüş ve ''buna izin veremem hocayı çağırıyorum!'' demişti. Ve çağırmıştı da. Nitekim o sınavdan da geçememişti. Tam nasıldı şuan hatırlayamıyorum ama bu dersi vermek için ailesinden 1 hafta izin alıp 2 ay Çanakkale'de kalmıştı Rüya. Bunu nasıl becerdi inanın bende bilmiyorum canım okurlarım. Ama yapmıştı. O kadar koşuşturmanın hengamenin sonucunda Rüya ikinci döneme kalmıştı. İkinci dönem okul uzadığı için harçlar yatırıldı işlemler yapıldı. Rüya ilk sınava girdi sonucun nasıl geleceğinden emin değildi final dönemi gelmişti sonuçta ortada değildi. Finale girdi güzel geçmişti finali. Sonra İstanbul'a gitti bende o sırada İstanbul'daydım. Birlikte Pera Müzesi'nde ki Andy Warhol sergisine gittik. Bir gün sonra falandı her halde. Rüya aradı beni ben Çanakkale'ye gidiyorum diye. Oha kızım noldu ne alaka daha yeni gelmedin mi neden gidiceksin bişey mi unuttun.... Meğerse okulumuzun değerli öğrenci işleri üyeleri kızın kaydını girmemişler öğrenci gözükmüyormuş. Haydii kalktı gitti yine onu halletti. Daha sonra seçmeli yök dersi İngilizce dersi sınav sonuçları açıklanmıştı. Çeşminaz Rüyanın karşısına geçip bir bir şunları söyledi. '' Çeşminaz Bowen'dan geçtin. Sonra Rüya mezun oldu işte şimdi yüksek lisans sınavına girdi onun sonuçlarını bekliyor umarım kazanır. BİTTİ.